İslam, Kur’an, sünnet ve ictihattan oluşan sosyal yapısıyla kendi coğrafyasında kendine özgü bir medeniyet kurmuştur. Bize göre, İslam, insan ve toprak birbirini tamamlayan bir üçlüdür. Burada oluşacak her kopma ve ayrışma, sonuçta bu sosyal zeminde bir kırılma ve deprem oluşturarak insan için çok büyük felaketlere sebep olacaktır.
Barbar Batı, tarihinde ilk defa tabiî ilimlere dayalı teknik güçle maddî bir medeniyet kurmuş, ancak bu maddî gücünü zulüm ve sömürü aracı yaparak dünyayı kan ve gözyaşına boğmuştur. Bu arada gerileyen İslam Dünyasını da işgal ederek İslam medeniyetinin bütün kurumlarını yıkmıştır. Geri çekildiğinde bile, enkazın üstüne kendi kafasından insanları koyarak sömürüsüne devam etmiştir. İşte biz “büyük kırılma” derken bunu kastediyoruz.
Evet, biz böyle büyük bir kırılma ve sosyal depremi Osmanlıdan Cumhuriyete geçiş sürecinde yaşadık. Koca İslam devlet ve medeniyeti bütün kurumları ile gümbür gümbür yıkıldı. Bu yıkımda Batılılar, kendileri kadar yerli işbirlikçilerini yani “Batıcıları” da kullanmışlardır. Geri çekilirken de onları devlete sahip kılmışlar, sistemi ellerine teslim etmişlerdir.
Bu kitap, bu sistem ve sahibi Batıcılarla yaka paça bir hesaplaşmadır, bir cihattır. Olaylardan çok, Kur’an ve sünnet ışığında onları besleyen düşüncelerle kavgayı anlatır. Aynı zamanda bir gün mutlaka yeniden kuracağımız kendi devlet ve medeniyetimizin mütevazı bir yol azığıdır.